Bir gün yuvasında sağlıklı gördüğümüz yavru kanaryayı, ertesi gün yuvanın dışında ölmüş olarak bulabiliriz. Bu makalede, bu tür ölümlerin sebeplerinden bahsedeceğiz. Bu durumla ilk kez karşılaşan biri, yavrunun yanlışlıkla yuvadan çıkan dişi kuşa takılıp ya da belki de yuva yeterince derin olmadığı için beslenmeye çalışan yavrunun fazlaca hareket edip yuvadan düştüğünü düşünebilir. Buna dair pek çok senaryo üretilebilir. Neden bir gün iyi görünen bir kuş ertesi gün ölmüş olur? Birçok kişi sorunlara kaynak olarak “ıslak yuva”ları gösterirken okuduğum e-postalardan bazıları çok fazla protein içeren diyetlerin ya da TV’den yayılan radyasyonun etkili olduğu görüşündeydi. Peki, bir yuva nasıl ıslanır? Yuvanın üstüne Nisan yağmuru mu yağmıştır? Ya da dişi kuş suluktan koca bir yudum alıp hızla yuvasına dönmüş ve etrafı mı ıslatmıştır? HAYIR, hayır ve hayır! Eğer birinin yuvasını değiştirirseniz sorun hâlâ devam edecek midir? Çoğu vakada cevap evettir. Neden? Çünkü yuvanın sahipleri hâlâ oradadır. Yuvanın içi hâlâ ıslak olacaktır çünkü içerde doğal olmayan bir şeyler vuku bulmaktadır.
Tüm bunlar öncelikle ebeveynlerin sindirimi kolaylaştırıcı toprağı yemesiyle başlar!! Burada kastedilen kuşları neyle beslediğiniz değildir. Eğer tüm dünyadaki en iyi mamaları, yemleri alıyorsanız ve bir beslenme uzmanı kadar iyi olacak derecede yemek porsiyonlarını hazırlayabiliyorsanız hiçbir sorun yoktur. Eğer anne-baba kuşlar hayatlarının en stresli döneminde patojenik[1] nedenlerden dolayı yediklerini öğütemezlerse, patojenlerin yavru ve ebeveyn kuşların vücutlarında yayılmaya devam etmesi gibi sorunlar çabucak ortaya çıkar. Türlerin doğum ve hayatta kalma dönemi gerçekten de çok stresli bir devirdir.
ınsanoğlu yemleri üretmeye başladığından beri türlerin doğal seleksiyon ya da hayatta kalma koşulları da değişti. Bugün beş çeşit kanarya olduğunu biliyor musunuz? Bunlardan ilki “ötücü” cins olarak bilinen renklerinden çok şarkı söyleme yetenekleriyle tanınanlar. ıkincisi, ıslah edilmiş renk çeşitlerine sahip olan ötme yeteneğinden ziyade renkleriyle tanınan cinstir. Üçüncüsü, ötüş niteliği taşımayan ancak güzel renklere sahip olan “duruş” kanaryalarıdır. Dördüncüsü, katır ya da melez kanaryalar olarak bilinen ve çiftleşme döneminde ötücü, duruş ya da renkli olan farklı kanarya türlerinin eşleştirilmesi ile ortaya çıkan gruptur. Beşincisi ise insanoğlunun çıldırması sonucu ortaya çıkan sadece zevk amaçlı herhangi bir özelliğine bakılmadan rasgele eşleştirmeler sonucu ortaya çıkan cinstir. Başka bir deyişle mutasyona uğramış yaratıklardır. şüphesiz yukarıdaki beş kanarya için de onları bitpazarında, kuş fuarında, toptan satışta ya da pet shoplarda satmayı kimse istemez.
Vahşi doğada sadece en güçlü kuşlar hayatta kalabilirler. Vahşi doğada yuvadaki yemek için kafalarını kaldırmayan ve hasta gibi görünen yavrular hemen yuvadan uzaklaştırılırlar. Buradaki amaç, avcıların yuvayı bulmasını engellemek ve güçlü olanların hayatta kalmasını sağlamaktır. Ebeveyn kuşlar için –genetik makyaj amaçlı olarak- gelecekte özürlü genler aktaracak olan hastalıklı yavru hiçbir şey ifade etmez.[2] Bir dakikalığına bunun üzerine düşünün. Onlar bunu içgüdüsel olarak yapmaları gerektiğini biliyorlar. Hatta bugün insan eliyle kuşhanelerde yetiştirilenlerde bile aynı içgüdü var. Ancak bizler kuşhanelerimizin “TANRILARI”yız ve kuşhanelerimizde ne olacağını en son olarak karar veren ve küçük işe yaramazı yaşatanlarız. Bu çıkmazı yaratan ve onları koruyup kollayanlar da bizleriz. Bu zavallı yaratıklar “ölümden kurtarılmış olmanın” verdiği duyguyla hep bizim için kalbimizde daha farklı bir yere sahip olacaklardır. Daha da kötüsü onları damızlık olarak yetiştirip eşleştirerek bu zayıf genlerin nesillerden nesillere aktarılmasına neden olacağız. ınternette gruplarda ya da listelerde kulaktan dolma çoğunlukla yanlış bilgilerle dolu olan kocakarı masalları sayesinde bu sorunlarla nasıl başa çıkacağımızı tartışırız.
Kanaryalar da diğer pek çok kuş türü gibi tutsaklık yerine özgürlüğü tercih ederler. Bu yüzden kafes içinde esir olma hali kanaryalarda az da olsa stres yaratabilir. Bu stresin derecesi kapalı olma durumunun yılına bağlı olarak değişir. Diğer taraftan çevre, haşere ve zararlılar, sivrisinekler, iç ya da dış parazitler de solunum ve sindirim konusunda sorun yaratabilirler. Sağlıksız koşullar sindirim ile ilgili sorunlar yaratır ancak bunlardan daha da önemlisi kanaryaların vücudundaki virüslerin yol açtığı hastalıklar nedeniyle kilo kaybetmesidir ve bu durum ölüme bile yol açabilir. Zamanla, gelişmiş kanaryalarda, içgüdüsel olarak ilerlemiş düzeydeki bir hastalığı saklamayı başardıklarını fark ettik. Üreme döneminde yılın geri kalan dönemine göre hastalıklarını saklayabilirler. Diğer taraftan yavru kuşun ağzının içi çok soluk ya da sarımsı renkteyse ya da dişi kuşun göğsündeki tüyleri ıslaksa ve alttaki tüyleri keçeleşmişse bir sorun var, demektir. Bunun hakkında ne yapabiliriz? Üreme döneminden önce neler yapmalıyız? Ön-aktif hazırlığı yapın: probiyotiklerle besleyin!!!
Öncelikle size bir internet sitesinden bahsedeyim: www.pureliquidgold.com Burada insanoğlunun kullanabileceği probiyotik besinler hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu makalede de kesip yapıştırdığım bilgiler bu siteden alınmıştır: Yeni Asrın Alternatifleri Probiyotikler. Bu konuda yapılan saha çalışmaları, ilâçlar ya da hastane gözetimi olmaksızın, sindirimi kolaylaştıran ve metabolizmanın optimum seviyede çalışmasını sağlayan “iyi ve kötü” mikroorganizmaların arasındaki dengenin probiyotikler tarafından sağlandığını ortaya koymuştur. Probiyotikler zaten vücutta var olan tüm iyi huylu ve doğal mikroorganizmalarla etkileşime girerek bağırsak florasını güçlendirirler.
Basitçe “iyi ve kötü” olmak üzere ikiye ayırabileceğimiz bakteri türü vardır. ıyi bakteriler, bağırsak duvarlarına sıkıca tutunarak bizi kötü bakterilerin üremesinden ve büyümesinden korur. Ancak kötü bakterilerin de bazen şekerin sindirimi, vital enzimlerin salgılanması gibi durumlarda işe yaradıkları olur. Asıl sorun iyi ve kötü bakteriler arasındaki denge bozulduğu zaman ortaya çıkar. Bazı insanlar vücudu tamamen bakterilerden arındırmanın doğru olduğuna inanır. Fakat bu, yanlış bir kanıdır. Sağlıklı ve normal bir bağırsak florasında %85 iyi ve %15 kötü bakteri bulunur. Defalarca yapılan çalışmalar iki bakteri türünün arasındaki dengenin önemli olduğunu göstermiştir.
Okuma boyunca size neden probiyotikleri kullanmanız gerektiğini ve web sitesini ziyaret etmenizi neden istediğimi açıklayacağım. Eğer kuşlarımız mutlu ve sağlıklıysa, evcil hayvanlarımızla hayat harikadır! Bu duruma sadece insanlar olarak bakarsak, eğer hayatımızda stres varsa veya vücudumuzu güçlendirmek için antibiyotikler alıyorsak yavaş gelişme gösterse de, sonuçta nasıl hissedeceğimizi biliriz. Başkaları bizim nasıl hissettiğimizi bilirler çünkü anlatabiliriz. Kuşlar da ne hissettiklerini içgüdüsel olarak çok iyi bilirler ve zaman içinde bizler de onların hayatlarındaki strese yol açan şeyleri fark ederiz ama bu genellikle çok geç olur! Kuşlarımız için öncelikli olsun ya da olmasın stres yaratan faktörlerden birisi olduğumuzu biliyor musunuz? Bir düşünün, bir kuş ne zaman streslidir ya da stres dönemini yaşayacaktır? Kuşlar üreme ve tüy dökme sezonlarının öncesinde, bu dönemler boyunca ve sonrasında stres yaşarlar. Ayrıca yarışma dönemlerinde ve yeni bir çevreye girdiklerinde de stres yaşarlar.
Kısalan kış günlerinde gün ışığının izin verdiği süre boyunca, stresle baş etmek için durmaksızın yem yerler. Gerçek şudur ki, kuşlar zaman geçtikçe stresle baş etme yöntemlerini geliştirirler. Küçük şirketler bile bu durumla baş edebilmek için probiyotik katkılı besin üretimlerini artırmışlardır. Bu şirketler kuşların mümkün olabildiğince tüm besinleri absorbe etmelerini, böylece stres nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara karşı sağlıklı ve dirençli olmalarını sağlamak isterler. Neden ailelerimiz bize yemekten önce ellerimizi yıkayıp yıkamadığımızı sorarlardı? Neden yemek hazırlamadan önce ellerimizi yıkarız? Neden temiz tabaklarda ve temiz çatal kaşıkla yemek yeriz? Neden tüm yiyecekleri yemeden önce yıkamamız önerilir? Neden tavuğu kestiğimiz bıçakla domates soymayız? Neden kümes hayvanları, kuşlar ya da hayvanlar yoluyla bize geçen mikroplar diğerlerinden daha zararlıdır? Tüm bu söylediklerim gereksiz ve boş sözlermiş gibi gelse de hastalıklara ya da E.coli gibi ya da diğer patojenlere karşı önlem almak için yaparız. Bir de bu duruma kuşların tarafından bakalım! Oldukça zavallı bir durum, değil mi?
Dişi kuşun yumurtalarının üstünde oturduğunu ve oturduğunu ve oturduğunu ve sonra aniden yuvasından dışarı atlayıp kocaman silkelendiğini ve daha sonra yem yiyip su içip yuvasına döndüğünü fark ettiniz mi? Ne yapacağını biliyor, değil mi? Hiç dişi bir kuşun yuvasından aceleyle çıkıp kafesin duvarlarını kustuğunu gördünüz mü? Ve bu kusmuğun berbat kokusunu duydunuz? ışte bu, arkadaşlarım, dişi kuşun sindirim sistemindeki patojenlerin aşırı çoğalmalarının sonucudur. Eğer dişi kuş yuvasını yaparsa, yavrularını beslerse ve eğer erkek kuş yavruların beslenmesinde ona yardım ediyorsa, yiyecekleri önce birbirlerine daha sonra yavrularına aktarırlar. Dişi kuş yemek yer ve bağırsak hareketiyle yavruların ağzına kusar ve böylece yuvayı temiz tutar. Fakat bu durum kafesin tüm sakinlerindeki patojen sayısının katlanmasına yol açar. Erkek ve dişi kuş aşırı derecede yorulmuşlar, pes etmişler ve yavrular da ölmüş ya da hayatta kalmışlarsa da gelişmeleri engellenmiş ya da deforme olmuşlardır. Biz de bu durumda zayıf beslemeden dolayı dişi kuşu suçlarız ya da şanslıysa kuşları strese soktuğumuzu ve bunun kendi suçumuz olduğunu kabul ederiz!! VAY CANINA!!
Tüm bunları söylerken nefesim kesildi. Kuşların neye doğru sürüklendiğini görebiliyor musunuz!! Bu kadar konuşma yeter. Size bundan daha iyi bir resim çizemem. “Hastalık sonrası tedavi yerine koruyucu tedavi.” Bu benim inandığım ve başarılı bulduğum bir yöntem. Kuş besleyicileri hayatları boyunca kümes hayvanlarına yönelik probiyotikleri kullanarak, kuşların patojen sayısının en az olduğu uygun ortamda yaşamalarını sağlamalıdır. Ayrıca tüm yıl boyunca besinlerini düzene koymalıdır. Yukarıda anlatılanları yok sayıp, genel probiyotikler satan firmaların tek amacı sizi kendi dediklerine inandırıp onların ürünlerini almanızı sağlamaktır.
Bu konuda çok dikkatli olun ve paranızı çöpe atmayın. Kuşlarınızı beslemek için aldığımız ürünlere ne kadar para ödediğimiz değil, onları sindirim sistemlerinde stresin ve patojenlerin ne kadar etkili oldukları daha önemlidir. En iyi kalitedeki probiyotiğin kullanımı sorunların ortaya çıkma ihtimalini düşürecektir ve zamansız ölen kanaryalar yerine daha sağlıklıları gelecektir. Böylece güzel bir hobiye sahip olan kanarya yetiştiricileri yalnızca mutluluk gözyaşları dökeceklerdir.
HAZIRLAYAN:DON PEREZ