Osmanlı İmparatorluğu zamanında kanarya meraklılarının ” İstanbulin ” adıyla ün yapan bir kanarya ırkına sahip olduğu bilinmekteydi. Saraylarda kuşhanelerde yetiştirilmiş, vakit vakit Osmanlı Padişahları tarafından hediye olarak gönderilmiş İstanbul’a özgü bir Irk kanaryası, maalesef Lale devrindeki lalelerimiz gibi sahip çıkamadığımız bir milli değerimiz olarak aklımda kalmış. Büyüklerimizden duyduğum kadarıyla ince uzun boylu, ufak kafalı, kısık sesli uzun uzun öten hoş nameleri olan koyu sarı renkli bir kanarya cinsi olarak bilmekteyim. Bu ince uzun yapılı çok güzel ötüşlü özellikle koyu sarı renkleri ile seyredeni hayran bırakan kuşlar, Avrupalı meraklıların rağbet göstermesi ile bir zaman sonra ne yazık ki nesli tükenmiş ve bizlere miras olarak kalmamıştır. Günümüzde meraklıları olsa da maalesef sahip olan arkadaşlarca. elindeki soyu bilinçsizce çeşitli ırklarla eşleyerek yozlaşmış kıymeti bilinmemiş sonunda kaybolmuş gitmiş bir Irk olarak bilinmektedir.
BİZİM KANARYALARIMIZ:
Türkiye’de bir inceleme, Alman Profesörü Osabürck Üniversitesi hocalarından Prof. Kummerloe’ve Boğaziçi sahillerinde tuttuğu bir yabani kanaryayı Dünya’ya takdim etmiştir. Tıpkı Kanarya adalarındaki cins daşlarına benzeyen bu kuş, yazları Doğu Anadolu veya Kafkasya’ya gitmekte, kışları Boğaz sahillerine gelmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki kanarya kuşu bizim milli kuşlarımızdan biridir. Dedelerimiz bu kuşu tuttular mı? Yoksa sadece İspanya’dan Beyazıt II. zamanında gelen Yahudiler vasıtası ile mi bu güzel hayvanlar memleketimize gelmiştir? Henüz yeter derecede bilemiyoruz. Fakat, eski el yazması kitaplarımıza göre daha on beşinci yüz yılın sonunda bu kuşun beslendiğini tespit etmiş bulunuyoruz. Bu kanaryaların eski adları kanarya değildir. Kanarya isminin kullanılması çok sonraları başlamıştır. Geçen asrın sonunda ve bu yüzyılın başında bizim kanaryalarımızın Avrupa’da görüldüğü ve hatta büyük bir şan ve şeref kazandığı sabittir. Her sene Avrupa’ya ve bilhassa İngiltere’ye giden Sultan Aziz’in Kuşçubaşısı Arif Ağa’nın bir taraftan gayet güzel Avrupa kuşlarını ithal ederken, bir taraftan da nadide kuşlar ihraç ettiği muhakkaktır. Bu kuş cinsleri bir zamanlar Avrupa’da ve hala Ortadoğu memleketlerinde ”İstanbulin” veya Akdeniz kanaryaları olarak tanınmakta ve aranmakta idiler.
Son senelerde, bilhassa harpten sonra kanarya nesillerimiz bir takım bilgisizlik demeyeyim, tekniksizlik yüzünden çok düşük kalitelere inmiştir. Çeşitli cinsleri birbirine karıştırmak ve bilhassa çeşitli hayvanları salmalara atmak yüzünden pek yanlış ve verimsiz neticeler alınmıştır. Bunu neticesi olarak ne olduğu belirsiz bir takım cinslerde türemiştir.
Bu neticeyi önlemek bize bir vazife olmuştu. İlk hamle olarak Ankara,İstanbul,İzmir,Bursa ve Eskişehir’de bazı münevver meraklılar Almanya’dan Cermen diye adlandırdığımız kuşlar getirmişlerdir.Şunu da söyleyelim ki Almanya’da pek çeşitli kuşlar yetiştirildiği için bu kuşların bazıları gene karışık sonuçlar vermişlerdir.
TÜRK KANARYALARI:
Muhtelif cinslerin Saka, Flurya, İskete, İspinoz, Bülbül gibi kuşlarla çiftleştirilmesinden meydana gelen melez kanaryalardır. İstanbul’un, Maltız kanaryaları gibi Avrupa’ca tanınmış meşhur cinsler halen nadir olarak eski meraklı kuş yetiştiricilerinin ellerinde mevcuttur. Yerli kanaryalarımız cüsse, endam ile ses kuvveti bakımından makbuldür. Bilhassa bülbül sesini andırır ötüşe sahiptirler. Türkiye’de kuş sevgisinin çok eski olduğunu bugün elimize geçen tarihi vesikalardan öğreniyoruz. Şüphesiz ki kanarya sevgisi, hayvan sevgilerinin en bediisidir. Türkiye’de ilk kanarya en kuvvetli bir ihtimalle II. Beyazıt devrinde İspanya’dan göçmen olarak yurdumuza gelen Yahudi’ler tarafından getirilmiştir. O devirde pek çok sevilen ve haklarında şiirler, mersiyeler yazılan bu kuşlar sarayın göz bebeği idi. Saraylarda kuş haneler yaptırmak ve içlerinde en nadide kanarya ırklarını beslemek bir gelenek halini almıştı. Bunların bakımı ve ıslahı için kuşçuluktan anlayan kuşçu başları da tayin edilirdi. Evlerde, dükkânlarda ve bilhassa kahvehanelerde kuş beslemek bir adet halini almıştı. Sultan Abdülaziz devrinde Türk kanaryasının Avrupa memleketlerinde tanıtıldığı ve oralara çok miktarda satıldığı malumdur. Bu meyanda çeşitli ırk kanaryaları da memleketimize getirilmiştir. Yerli kanaryalarımız muhtelif ırk kanaryaların çeşitli melezlemeleri neticesinde meydana gelmiştir. İstanbulin, Akdeniz kanaryası ismi verilen bu kanaryalara Malta (Maltız) kanaryası da denilmektedir. Ötüşleri sert, sesleri gür ve çeşitli nameleri vardır. Narin bir vücut yapısına maliktirler. Yavrularına çok iyi bakarlar, tüylerinin renkleri muhteliftir. Ömürleri 10- 15senedir.Bu kanaryaların Avrupa’daki eski rağbetlerini bulabilmesi için üzerlerinde biraz çalışmak ve nesillerini ıslah etmek icap etmektedir.
BOĞAZİÇİ KANARYALARI:
Halen nesli kalmamış tarihi bir kanarya cinsidir. Kafkaslardan gelerek İstanbul’da geliştirilmiş yabani türden ehlileştirilmiş bir kanaryadır.
İSTANBULİN KANARYASI:
Akdeniz bölgesinde yetişen ve aynı zamanda ”Maltız kanaryası” adı verilen bir kanarya çeşididir. Daha ziyade Türkiye’den Avrupa’ya gönderildiği için ”İstanbulin kanaryası” olarak tanınmıştır. İnce uzun siluetli, narin bir kanaryadır. Ötüşü çeşitlidir, sarı renkli olup kanat uçları kahverengidir. Halen nesli kalmamış denebilir.